İçeriğe geç

Zamanın Doğası

Zamanın Doğası

Zaman, kronolojik ve psikolojik boyutları olan karmaşık bir olgudur. Kronolojik zaman, saat zamanını ve saatlerin, günlerin, haftaların vb. nesnel ölçümünü ifade eder. Bu süre, trene binmek veya mevsimleri işaretlemek gibi pratik konular için gereklidir. Ancak daha öznel olan ve zihnimizin şekillendirdiği psikolojik zamanı da yaşarız.

Aynı kronolojik zaman dilimi, farklı kişiler tarafından, bakış açılarına göre çok farklı şekilde deneyimlenebilir. Eğlenirken zaman uçup giderken, sıkıcı bir bekleyiş sonsuza kadar sürüyormuş gibi gelebilir. Psikolojik zaman beklentilerimiz, anılarımız, hedeflerimiz ve duygularımızla bağlantılıdır. İhtiyaçlarımıza ve arzularımıza göre kronolojik zamanı psikolojik zamana çeviririz.

Nesnel olarak, zaman bir soyutlama olarak mevcuttur; zamanı takip etmek için dakikalar ve yıllar gibi ölçümler oluşturduk. Ancak yaşanmış deneyimimizde zaman çok gerçek ve somut geliyor. Zamanın yavaş ya da hızlı geçtiğini hissediyoruz, gelecekteki olayları sabırsızlıkla bekliyoruz, geçmişi anıyoruz vb. Kronolojik ve psikolojik zaman arasındaki ayrım, hem deneyimimizin bir boyutu olarak zamanda ‘içinde’ yaşadığımızı hem de deneyimimizi nasıl şekillendirdiğimizi vurguluyor. zamanın zihnimize dayalı olması. Sonuçta zaman, iç dünyamıza ve dış koşullarımıza göre her birimiz için farklı anlamlar kazanıyor. Zamanın hem nesnel hem de öznel yönleri, onun çok yönlü doğasını anlamak için gereklidir.

Zaman ve Oluş

Zaman, şu anda olan ile gelecekte olması muhtemel olan arasındaki boşluk olarak görülebilir. Zamanı sıklıkla psikolojik hedeflere veya oluş durumlarına ulaşmak için bir araç olarak kullanırız. Gelecek başarı ve gerçekleşme vaadi taşırken, şimdiki an kusurlu olarak görülüyor.

Bu psikolojik oluş süreci, zamanı, mevcut tatmin edici olmayan durum ile arzu edilen gelecek durum arasındaki boşluğu kapatmak için bir zorunluluk olarak ele alır. Örneğin “Şu anda cahilim ama zamanla bilge olabilirim” diye düşünebilir. Zaman, çaba ve deneyim yoluyla cehaleti bilgeliğe dönüştürme fırsatı sunar.

Ancak zamanın oluş için gerekli olduğu yönündeki bu algı bir yanılsama olabilir. Olma eyleminin kendisi, mevcut benlik ile gelecekteki benlik arasındaki ayrılığı gerektirir. Geleceği idealleştirirken mevcut yetersizlikleri bugüne yansıtır. Bu görüşe göre şimdiki zaman her zaman eksiktir, asla yeterli değildir. Mutluluk gelecekteki bir başarıya kadar ertelenir.

Zamanı var olmanın bir aracı olarak kullanmak yerine, şimdiki anın bütünlüğünü kucaklayabiliriz. Kendimizi gelecekteki hayali versiyonlara göre ölçmeyi bıraktığımızda psikolojik zaman erir. Eksik veya kusurlu olduğumuza dair fikir buharlaşır. Artık herhangi bir şey olmaya gerek yok. Şimdi, geçmiş ve gelecek arasında ayrım yapmadan basitçe var olabiliriz. Varoluşun zamansız hali hiçbir oluşumu gerektirmez.

Zamanın Doğası
Zamanın Doğası

Zaman ve Düşünce

Düşünce zamanla derinden iç içe geçmiştir. Konuşmacının açıkladığı gibi, düşünce temelde zamanın bir ürünüdür, zaman içinde bilgi ve deneyim birikiminden kaynaklanır.

Düşüncelerimiz geçmiş tarafından, hafıza tarafından şekillendirilir. Konuşmacı düşünceyi “geçmişe ait” olarak nitelendiriyor. Bilgi ve hafıza geçmişin günümüze devamını temsil eder. Zihin deneyimleri emer, bunları anılara dönüştürür ve bu anıları düşünce ve fikir üretmek için kullanır. Bu bakımdan zihin “zamanın makinesidir”.

Bilincin kendisi geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki bu sürekliliğe dayanır. Konuşmacı şöyle açıklıyor: “Bugün, dünün etkisi, yarının nedenidir; tek bir harekettir, sürekli bir akıştır.” Sebep ve sonuç arasında gerçek bir ayrım yoktur. Aynı şekilde bilinç de sürekli olarak akar ve düşünce her anı bir sonrakine bağlayan ipliği sağlar.

O halde zihin temelde zamana bağlıdır. İşleyebilmesi için zaman içinde anıların birikmesine dayanır. Düşünce zaman boyutunun dışında işleyemez. Zamansız gerçekler hakkında spekülasyon yaptığımızda bile, zihin onlara zamanın merceğinden yaklaşır ve zamansız olanı geçmiş bilgi ve deneyimine dayanarak kavramsallaştırmaya çalışır. Bu şekilde zihin, zaman aleminde sıkışıp kalır ve tek başına bir düşünce eylemiyle zamansız olanı aşamaz.

Zaman ve Deneyim

Deneyim geçmişte gerçekleşir. Bir deneyimin tanınması, bir deneyimleyeni ima eder ve bu deneyimleyen her zaman zaman boyutu içinde faaliyet gösterir. Bir şeyin tanınabilmesi için düşüncenin onu zaten deneyimlemiş olması gerekir. Ve eğer düşünce bir şeyi deneyimlemişse, o zaten bilinmektedir. Bilinen hiçbir zaman zamansız değildir, her zaman zamanın sınırları içindedir.

Düşünce zamansız olanı tanıyamaz ya da bilemez çünkü zamansız olan düşüncenin alanının dışında mevcuttur. Zamanın ötesinde olan, elde edilecek bir başarı ya da ulaşılacak bir hedef değildir. Ona doğru bir yolculuk yok. Zamansız olan, düşüncenin ve zamanın olmadığı zamandır.

Deneyim hafızadır ve hafıza zihindir. Zihin geçmişin birikimidir. Düşünce her zaman geçmişe aittir, zamanın dışında işleyemez. Hafızanın bilgisi ve devamlılığı bilinçtir ve bu bilinç daima geçmişe dayanır. Yaşadığımız her deneyim geçmişte kaldı. Geçmiş, şimdiyle birlikte geleceğe doğru ilerliyor. Ancak bu gelecek yalnızca değiştirilmiş geçmişin ta kendisidir; tamamen yeni bir şey değildir.

Yani tüm düşünce ve deneyim süreci zaman boyutunda gerçekleşir. Düşünce zamansız olan hakkında spekülasyon yapabilir, ancak bu spekülasyon sadece kendi sınırlamalarının bir yansıması olacaktır. Düşünce zamansız olanı gerçekten kavrayamaz çünkü zamansız olan düşüncenin sınırlarının ötesindedir.

Zaman ve Amaç

Zamansızlığın içsel bir amacı veya değeri yoktur. Bunu hedeflere ulaşmak veya somut değere sahip herhangi bir şey elde etmek için kullanamayız. Ancak, psikolojik hedeflerimizi ve hırslarımızı ilerletmek için sürekli olarak zamanı kullanmaya çalışırız. Zamanı arzularımızı gerçekleştirmenin ve psikolojik ihtiyaçlarımızı karşılamanın bir aracı olarak görüyoruz.

Örneğin “Şu anda cahilim ama zamanla bilgelik kazanacağım” deriz. Burada, şu andaki durumumuz ile gelecekteki hayali bir durum arasındaki boşluğu kapatmak için zaman kavramını kullanıyoruz. Ancak “olan” ile “olması gereken” arasındaki bu uçurum bir yanılsamadır. Zaman, açgözlülüğü cömertliğe dönüştüremediği gibi, cehaleti de bilgeliğe dönüştüremez. Cehaletin kendisi zaman içinde oluş sürecidir.

Zamansızlığı kavrayıp onu bir mutluluk kaynağı, hayatın sıkıntılarına karşı bir kalkan, ya da insanlığı birleştirmenin bir yolu olarak kullanmak istiyoruz. Ancak zamansızlık hiçbir amaç ve amaç için kullanılamaz. Zihnimiz onu hedeflerimize ulaşmak için şekillendiremez. Zamansızlığı kullanmaya yönelik herhangi bir girişim bizi otomatik olarak düşünce ve zaman sürecine geri getirir.

Gerçekleştirmemiz gereken hedeflerimiz veya üstesinden gelmemiz gereken sorunlarımız olduğunda zamanın bir anlamı vardır. Hedeflerimize ulaşmamızın önünde engellerin olduğu zamanın farkındayız. Ancak zamansızlığın pratik anlamda hiçbir değeri yoktur. Tartılamaz, ölçülemez veya herhangi bir dünyevi amaç için kullanılamaz. Zamansızlık basitçe, psikolojik hırslarımıza bakılmaksızın var. Ancak zamanın hayata hükmetmesi sona erdiğinde zamansızlık ortaya çıkabilir. Zamanın hüküm sürdüğü yerde sonsuz üzüntü ve çatışma vardır. Ancak zaman kontrolü kaybettiğinde mutluluk ortaya çıkar.

Zaman ve Keder

Zamandaki yaşam kafa karışıklığı ve sefaletle doludur. İnsanlar zamanın akışı içinde, saf varlıktan ziyade psikolojik oluşa odaklanarak yaşadıkları sürece üzüntü devam edecektir.

Bu üzüntünün kökü düşüncenin kendisinde yatmaktadır. Düşünce, deneyimi neden-sonuç, geçmiş ve gelecek olarak bölerek psikolojik zamanı yaratır. Düşünce; arzuyu, korkuyu, endişeyi, kıskançlığı, yani insanlığı rahatsız eden tüm hastalıkları besler. Düşünce ne kadar zeki olursa olsun yarattığı sorunları çözemez.

Kalıcı mutluluğu bulmak için düşünceyi veya zamanı kullanmaya çalışmak boşunadır. Zihin hedeflere ulaşmak ve bilgi edinmekle meşgul olduğu sürece kendi yansıtmalarının içinde sıkışıp kalır. Bu döngünün zamanla sonu yoktur.

Acı ancak düşüncenin zulmüne son vererek sona erebilir. Düşüncenin hareketi durdurulduğunda zamansız boyut ortaya çıkar. Bu saf varoluş halinde acının devamı yoktur. Psikolojik zamanın bir yanılsama olduğu ortaya çıkar. Zihnin çarpıtmaları olmadan, yalnızca sonsuz şimdinin mutluluğu vardır.

Kederden kurtulmak, zamanı var olmak için kullanmakta değil, zamansız yaşamakta yatmaktadır. Düşüncenin anlam bulma konusundaki sonuçsuz mücadelesine son vererek, özümüz olan anlamlı zamansızlığın içinde dinlenebiliriz. Düşüncenin sonu sevincin başlangıcıdır.

Zaman ve uzay

Zaman ve mekan doğası gereği birbiriyle bağlantılıdır; biri olmadan diğerine sahip olamazsınız. Bu ara bağlantı fizikte zaman-uzay sürekliliği olarak bilinir.

Bilimsel açıdan bakıldığında zaman ve uzay, uzay-zaman olarak bilinen dört boyutlu bir yapıda birleştirilmiştir. Bu birleşme Einstein’ın özel ve genel görelilik teorilerinden kaynaklanmaktadır. Zaman, kişinin referans çerçevesine ve uzay-zamanın eğriliğine bağlı olarak farklı hızlarda akar.

Aşırı yüksek hızlarda veya güçlü çekim alanlarında, uzaya göre zaman boyutunda garip etkiler meydana gelir. Zaman genişlemesi, hareketli saatlerin duran saatlere göre daha yavaş ilerlemesine neden olur. Uzunluk daralması seyahat yönündeki mesafeleri azaltır. Bu göreceli etkiler, zaman ve uzayın mutlak değil göreceli olduğunu göstermektedir.

Kozmik ölçeklerde evrenin genişlemesi uzay-zamanın dokusunu genişletir. Uzak galaksiler ışık hızına yakın hızlarla bizden uzaklaşıyor. Galaksilerden gelen ışığın bize ulaşması milyarlarca yıl aldığından, uzaya bakmak zamanda geriye bakmakla eşdeğerdir. İçinde yaşadığımız uçsuz bucaksız uzay-zaman manzarasında geçmiş, şimdi ve gelecek aynı anda var oluyor.

Ayrı kavramlar olmaktan çok uzak olan zaman ve uzay, modern fizikte uzay-zaman olarak yakından bağlantılıdır. Aralarındaki bağlantı, zaman yolculuğu ve Einstein’ın teorilerinin öngördüğü solucan delikleri gibi akıllara durgunluk veren olayların ortaya çıkmasına neden oluyor. Zaman ve uzayın gerçek doğası belki de bilimdeki en büyük gizemlerden biri olmaya devam ediyor.

Psikolojik Zamanın Sonu

Konuşmacı, psikolojik zamanın, oluş sürecinin, sona erdirmemiz gereken bir yanılsama olduğunu vurguluyor. Dünyevi şeylere ve deneyimlere bağlı kaldığımız sürece psikolojik zamanın akışına kapılırız ve daima gelecekte bir şey olmaya çalışırız.

Kendi içimizde bu oluş sürecini gözlemleyebiliriz; olandan sürekli olarak nasıl memnun olmadığımızı ve daha başarılı, daha aydınlanmış ya da daha huzurlu olsun, başka bir şey olmayı arzuladığımızı. Zihin bu durumu geleceğe yansıtır ve “Bunu başardığımda mutlu olacağım” diye düşünür. Ama mutluluk asla gelmez, oluş asla bitmez.

Bu döngüyü sona erdirmek için şu anda takıntılarımıza son vermeliyiz. Bir şeye bağlandığımızda onun yarattığı kaygıyı, korkuyu, kıskançlığı görmeli ve o bağlılığa bir an önce son vermeliyiz. Şimdi öl, yarını bekleme. Sebep ve sonuç arasındaki herhangi bir psikolojik aralık bir yanılsamadır; yalnızca bugünün dünün sonucu ve yarının nedeni olduğu sürekli bir akış vardır.

Psikolojik zamanda bir şey olmaya çalışmayı bıraktığımızda ve onun yerine zamanın ötesinde bir varoluş halinde dinlendiğimizde, varoluşun farklı bir boyutuna geçeriz. Başlangıç ve bitiş yoktur, yalnızca sonsuzluk vardır. Zamanın sonu bilgeliğin ve mutluluğun başlangıcıdır. Zamansız olanı düşünce ya da deneyim yoluyla tanıyamayız, ancak onu yalnızca düşüncenin ve zamanın olmadığı bir varoluş durumu olarak yaşayarak tanıyabiliriz.

Zamansızlık ve Mutluluk

Zamansızlık, kronolojik zamanın kısıtlamalarının ötesinde var olan bir varoluş halidir. Bu, başlangıcı ve sonu olmayan, sonsuz bir boyuttur. Kronolojik zaman fiziksel varoluş ve olaylar için gerekli olsa da psikolojik zaman bir yanılsamadır; sebep ile sonuç arasında gerçek bir ayrım yoktur.

Psikolojik zamana ve ‘oluş’ fikrine dayanan düşünce, zamansız olana yol açamaz. Zamansız olan bir başarı ya da kazanım değildir, hiçbir amaç için kullanılamaz. Basitçe öyle.

Kişi psikolojik ‘oluş’ sürecini ve düşüncenin kendisini sonlandırabildiğinde, o zaman zamansız olan ortaya çıkar. Bu zamansızlık hali, çatışmadan, üzüntüden ve acıdan arınmış bir mutluluk halidir. Zamansızlık boyutunda, kronolojik zamanın ötesinde ama psikolojik zamanın yanılsamasına kapılmadan yaşanan hayat, keyif dolu bir hayattır. Düşüncenin sonu bilgeliğin başlangıcıdır ve bilgelik zamansız olanda vardır.

Zamansız Yaşamak

Zamansız yaşamak, psikolojik zamanın kısıtlamalarını aşmak ve yaşamı sınırlı bilgimizin ve geçmiş deneyimlerimizin sınırlarının ötesinde deneyimlemek anlamına gelir. Psikolojik zamanın akışına kapıldığımızda, sürekli olarak gelecekte doyuma ulaşmaya çalışırız, oluruz, özlem duyarız. Geçmişten gelen fikirlerimize, inançlarımıza ve algılarımıza bağlıyız. Ancak gerçek bilgelik, bu bilgi edinme ve hayatı geçmişin ağırlığından arınmış yeni gözlerle deneyimleme sürecini sonlandırabildiğimizde gelir.

Zamansız yaşamak, pişmanlıkların, anıların veya beklentilerin yükünü taşımadan, tamamen şimdiki zamanda yaşamak anlamına gelir. Bu, önyargılı kavramların filtresinden geçmek yerine, hayata geliştikçe yanıt vermek anlamına gelir. Bu zamansız durumda mutluluk vardır çünkü artık mutluluğu gelecekte bulunan kazanımlarda ve başarılarda aramıyoruz. Artık bitmek bilmeyen arzuların peşinde koşmaktan kaynaklanan ıstırabın çarkında sıkışıp kalmıyoruz. Zamansız yaşadığımızda çözülmesi gereken hiçbir sorun yoktur çünkü hayatın yargılamadan veya direnmeden olduğu gibi olmasına izin veririz.

Zamansız yaşam ölçülmez veya sınırlandırılmaz. Herhangi bir amaçla kullanılamaz ve bir nesne gibi sahiplenilemez. Ancak dar psikolojik sınırlarımızın ötesinde bir boyut açarak yaratıcılığın, neşenin ve bağlantının doğal olarak çiçek açmasına olanak tanır. Zamansız yaşamak, sürekli düşünce faaliyetine son vermeyi ve şimdiki anın hakikatini deneyimlemeyi gerektirir. Bilgiye olan güvenimizi bıraktığımızda ve yaşamın sonsuz gizeminde ortaya çıkmasına izin verdiğimizde, zamansızlığı ve onun mutluluğunu bilmeye başlarız.

0 0 Puanlar
Yazıya Yıldız Vermek İster misiniz?
Abonelik
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm Yorumları Göster...
0
Düşünceleriniz Bizim İçin Çok Önemli... Yorum Yazmak İster misiniz?x